09.01.2012
“Bütün ciddiyetimle yemin ederim ki hayırlı bir şey düşünmüyorum.”
22.22 - Az önce uzun zamandır yapmak istediğim bir şeyi yapmak için oturdum bilgisayarımın başına. Harry Potter filmlerinin hepsini ara vermeden izlemek :) Dayanabilecek miyim bilmiyorum ama en azından denemedim demeyeceğim :) Ve filmlerde dikkatimi çeken her şeyi burada yorumlayacağım, yani bu eleştiri ya da benzeri bir şey olmayacak sadece anlık yorumlar.
Let the magic begin!
Harry Potter and the Philsopher’s Stone
(Harry Potter ve Felsefe Taşı)
22.31 – Ve film Richard Harris’in harika Dumbledore’uyla başlar.
22.44 – Harry Potter’la tanıştığımız sahne. Filmi ilk izleyişimi dün gibi hatırlıyorum, 8 yaşındaydım ve ilk sahneden itibaren tek kelimeyle büyülenmiştim.
22.50 – Cam yok olur ve kötü kuzen Dudley kafeste kapalı kalır. Harry’nin elinden izlediğimiz ilk büyü. Bu arada bu yılanın Nagini olduğunu biliyor muydunuz?
23.24 – Üçlüyü bir arada gördüğümüz ilk an :)
23.32 – Alan Rickman: Harry Potter serisinin en iyi oyuncusu.
10.01.2012
00.14 – Hagrid’in sürekli söylememesi gereken şeyleri söylemesini seviyorum.
00.18 – Sanırım 8 film boyunca en çok güldüğüm sahnelerden biri. Noel için eve gidecek olan Hermione, Harry ve Ron’a kütüphanenin yasak bölümünü araştırmalarını söyledikten sonra Ron’un Harry’ye söylediği şey: “Bence onu kötü etkiliyoruz.”
01.16 – Efektler gerçekten çok kötü, bunu ilk kez fark etmem çok ilginç…
01.34 – Bu filmi ilk izlediğimden beri merak ettiğim bir konu var. Dumbledore yediği şekerlemenin kulak kiri tadında olduğunu biliyor. Peki, kulak kirinin tadını nereden biliyor? Yüzünüzü buruşturduğunuzu görebiliyorum ama gerçekten merak ettiğim bir konu bu…
01.40 – Hermione’nin puanı: 50
Ron’un puanı: 50
Harry’nin puanı: 60
Daha önce binasına kazandırdığı puanların toplamı bile 10 olmayan Neville’in 10 puanı aldığında yüzünde beliren ifade: Paha biçilemez!
01.44 – Ayrıca her zaman kimsenin Dumbledore’u taraf tutmakla suçlamamasına da şaşırmışımdır.
01.49 – Felsefe Taşı’nın sonu! Genel bir yorum yapacak olursam;
Filme çocuk filmi olarak bakarsak Chris Columbus oldukça iyi iş çıkarmış. Özellikle övülecek bir tarafı yok ama elinden gelenin en iyisini yapmış gibi görünüyor. Steve Kloves’un senaryosunda bazı kopukluklar vardı ama muhtemelen benim gibi Harry Potter hayranları dışındakilerin fark edeceği şeyler değildi. Fakat fazlasıyla dikkatimi çeken iki nokta vardı. Birincisi: efektler. Gerçekten kötüydü, ama tabi ki bunda yönetmenin ya da yapımcının ya da her hangi birinin suçu yok. O zamanın teknolojisinden kaynaklandığını düşünüyorum ve bu son on yılda teknolojinin ne kadar geliştiğini fark etmemi sağladı. Biraz şaşırmış olduğumu söylemeliyim. İkinci şey ise: kostüm. Gerçekten çok iyiydi. Oscar adaylığını fazlasıyla hak ettiğini söylememe bile gerek yok.
Teknik konuları bir kenara bırakacak olursak… Hala, sanki ilk kez izliyormuşum gibi, yeri gelince güldüğümü, kimi zaman heyecanlandığımı, bazen de gözlerimi kocaman açıp ekrana baktığımı fark ettim. Bu filmi ilk izlediğim günden bu yana 10 yıl geçti, ben çocukluğumu Harry Potter’la geçirdim. Belki de bu yüzden ki hala kamera yavaşça uzaklaşır, tren yola çıkarken tıpkı 8 yaşımdayken olduğu gibi gülümseyebiliyorum. Sonuç olarak ilk film için söylemek istediğim şey şu: hepimizi içine çeken ve 10 yıl boyunca her yeni filmle, her yeni kitapla daha da kendine bağlayan, her şeyi tamamıyla kendine özgü olan yepyeni bir dünyayla bizi tanıştıran bir efsanenin başlangıcı. Ve doğal olarak; tüm eksiklerine, boşluklarına rağmen güzel olmayı başarabiliyor.
Harry Potter and the Chamber of Secrets
(Harry Potter ve Sırlar Odası)
02.13 – Something evil has returned to Hogwarts!
02.16 – Sesi kalınlaşmış, boyu uzamış (ondan sonra da uzamadı zaten :P) kısacası büyümüş bir Harry’yle karşı karşıya olduğumuzu fark ettiniz değil mi?
02.29 – Kim okul cüppesi giyen kedilerin garip karşılanmadığı bir dünyada yaşamak istemezdi ki?
02.31 – Ve lastik ördeğin ne işe yaradığını bilmek isteyen Mr. Weasley :)
02.36 – Uçuş tozu: Harry Potter’daki seyahat yöntemleri arasında en yaratıcı olanı :)
02.41 – Harry Potter filmlerinin oyuncu seçimlerine her zaman bayılmışımdır, sekiz film boyunca rolüne yakıştıramadığım karakter olmadı denilebilir, ama Kenneth Branagh’ın yeri her zaman ayrıdır. Olabilecek en iyi Gilderoy Lockhart.
02.48 – Jason Isaacs kancasız yapamıyor. Peter Pan’da da Kaptan Hook olarak izlemiştim kendisini.
02.58 – Bu ana bayılıyorum: Hedwig’in çilesi :)
03.07 – Bir soru: Adamotu çığlığını duymamak için kulaklık takan sınıf Profesör Sprout’u nasıl duyup da cevap veriyor? Adamotlarının tipi de ayrı bir hayranlık konusu tabi :)
03.38 – Lockhart’ın gerçek yüzü. Biraz mide bulandırıcı olsa da filmdeki favori sahnelerimden biri.
03.43 – “Her türün kaçıkları vardır.” Ron Weasley
03.46 – Colin Creevey’e seride daha fazla yer verilmediği için üzülüyorum. Sırlar Odası’ndan sonra görmedik kendisini.
03.54 – Düello Kulübünde, Malfoy’un yılan büyüsü hariç, yapılan tüm büyülerin neden rakibi havaya uçurmaya yaradığını sorgulayan tek kişi ben miyim? Acaba yönetmende bunun mantıklı bir açıklaması var mı?
04.02 – Dumbledore’un odasının girişini seviyorum. Kesinlikle müdür odasına yakışan bir asaleti var.
04.08 – Dumbledore’un yarım ay gözlüklerinin üzerinden gönderdiği delici bakışları bunlar oluyordu sanırım. Michael Gambon’da pek göremedik bu bakışları…
04.36 – Hagrid’in örümcekleri izleyin tavsiyesi üzerine Ron’un tepkisi: “Neden örümcekler? Neden ‘kelebekleri izleyin’ değil ki?” :)
05.05 – “TOM MARVOLO RİDDLE” = “I AM LORD VOLDEMORT”
05.10 – Siz de Sırlar Odası’nı ilk izlediğinizde Basilisk heykelin içinden çıkarken gözlerinizi kapatma güdüsüne kapıldınız mı?
05.15 – Basilisk yılandan çok ejderhaya benziyor.
05.17 – Heykelin tepesinde Harry’nin yılana karşı kılıç salladığı ve yılanın kör darbeler attığı sahneyi nedense çok seviyorum. Belki de, aksiyon filmlerini seven biri olarak, Harry Potter filmlerinde izlediğim ilk hareketli sahne olduğu için seviyorum bu sahneyi.
05.22 – İlk hortkuluğu yok eden kişi Harry’ymiş. Nedense bu onuru hep Regulus Black’in saymıştım ama o madalyonu yok etmemişti ve şu an fark ettim ki ilk yok edilen hortkuluk günceymiş. Harry Potter gecem ne farkındalıklara sebep oldu.
05.37 – “Umarım Mr. Potter hep burada olur ve günü kurtarır.” repliğinin Jason Isaacs tarafından doğaçlama olarak ortaya çıkarıldığını biliyor muydunuz? Ve Daniel Radcliffe’ın buna karşı cevabını zaten biliyoruz. “Endişelenmeyin. Olacağım.”
05.40 – Lucius Malfoy’un Hogwarts’ın ortasında Harry’ye öldüren lanet yapmaya kalkışması biraz saçma geliyor bana.
05.46 – Sırlar Odası’nın sonu.
Genel yargının aksine, benim için Harry Potter’ın çocuk filmi olmaktan çıkmaya başladığı yer Sırlar Odası’dır. Evet, Chris Columbus ürkek bir yönetmen, ne zaman işin içine biraz heyecan girecek olsa bir şekilde anı yumuşatıp dramatik, basit hatta bazen biraz komik bir hale çeviriyor. Geçmişine bakarsak çocuk filmleriyle (bu tabiri üst üste kullanınca kulağa çok saçma gelmeye başlıyormuş) dolu olduğunu görürüz ve dolayısıyla Harry Potter’a yaptığı şeyi normal karşılayabiliriz. İlk kitaba göre oldukça karanlık olan ikinci kitaptan ilk filme göre biraz karanlık bir ikinci film çıkardığı için biraz eleştirilmiş olsa da ben Sırlar Odası’nın havasını seviyorum. Ne Felsefe Taşı kadar çocukça ne bundan sonraki filmler kadar karanlık. Üstelik sanırım son iki filmi saymazsak (tek kitaptan iki film çıktığı için saymıyorum elbette) kitaplarına en sadık olan film. Ve Harry’nin kitaptaki haline en çok benzediği film diye düşünüyorum. Aslında bu rütbeyi üç de hak edebilir, karar vermek için ona başlamalıyım sanırım.
Harry Potter and the Prisoner of Azkaban
(Harry Potter ve Azkaban Tutsağı)
06.01 – Everything will change!
06.06 – Buna da Harry’yle ilgili bir gözlemle başlıyorum: Bu Harry’nin en parlak dönemi.
06.13 – Harry sinirle yürürken bir anda ne yaptığı kafasına dank ediyor ve sokağın ortasında durup boş boş bakmaya başlıyor ya, işte bu sahneyi seviyorum.
06.18 – Adını kâğıttan okuyan kondüktör. Çok hoş :)
06.29 – Otobüste espri yapıp kendi gülen kafa da çok hoş :) Umarım film boyunca yorumlarım böyle devam etmez…
06.38 – Weasleyler Mısır’da. Gerçek olmadığı bariz de olsa bu fotoğraf çok eğlenceli. Özellikle Fred ve George’un entarileri ve Mr. Weasley’nin fesi.
06.50 – Bu koroyu neden eklediklerini bir türlü anlayamadım, anlayamayacağım. Hadi koroyu geçtim ellerinde neden kurbağa tutuyorlar, güzel sesten oldukça uzak bir hayvan değil mi? Azkaban’da hoşlanmadığım iki şeyden biri bu.
06.59 – Emma Thompson’ın Tralawney performansı hayranlık uyandırıyor.
07.03 – Ejderhalar, üç başlı köpekler ya da örümcekler konusunda aynı şeyi söyleyemeyecek olsam da hipogrifler konusunda Hagrid’e katılıyorum. Gerçekten yanlış anlaşılan yaratıklar.
07.05 – Hipogrifi görünce herkes geriye çekiliyor Harry önde kalıyor ya, Alfonso Cuaron’un Kemal Sunal filmi izlediğini düşünüyorum :)
07.16 – Yoruma gerek yok :)
07.21 – Bu sahneyi her gördüğümde bir hipogrif sahibi olmak istiyorum. Sonra hipogrif diye bir şey olmadığı aklıma geliyor.
07.27 – Harry Potter okuyup da Sirius hayranı olmayan kaç kişi vardır ki?
07.36 – Bu sahne çok duygusal gelir bana, Harry’nin ilk iki film boyunca hasretini çektiği ebeveynlerine yakın biriyle ilk konuşması. Remus, Lily’den bahsettikçe Harry’nin yüzünde beliren gülümseme gözlerimin dolmasına bile sebep olur bazen.
07.45 – Ron’un, Hermione’nin sınıfa ne zaman geldiğini anlayamadığında yüzünün aldığı şekil tam komedi oluyor.
07.52 – Hedwig uçarken mevsimin değişmesi ilk filmden süregelen bir adet ve yeni yönetmen de buna sadık kalmış. Ama kuşta da tam tip var hani :)
08.17 – Tralawney’nin ikinci gerçek kehaneti.
08.24 – Hermione’nin yumruğu, işte bu harika. Bu sahne Alfonso Cuaron’un Harry Potter’ında olduğu için mutluyum diğer yönetmenler basit bir tokatla geçiştirebilirlerdi çünkü.
09.04 – Azkaban Tutsağı’nın sonu.
Üçüncü filmde mutlu sona ulaştı ve böylece geldik Azkaban’da hoşuma gitmeyen ikinci şeye: filmin sonu. Durun, en iyisi baştan alalım.
Film tabi ki serinin en sağlam halkası. Son kitabı iki film yaptılar fakat şimdi fark ettim ki David Yates böyle bir yapıt çıkaramamış. Elimde olmadan düşünmeye başladım Alfonso Cuaron yönetmen koltuğunu devretmeseydi ortaya çıkan Harry Potter nasıl olurdu? Oldukça kırpılmış bir senaryoyla bile harikalar yarattığını hatırlayınca insan elinde olmadan düşünüyor, son film nasıl bir hazineye dönüşebilirdi diye ama elden bir şey gelmez, bu yüzden önümüze bakalım.
Azkaban da hoşuma giden o kadar çok nokta var ki hangisinden bahsedeceğimi bilemiyorum. En başta müzik mesela. Son filmin soundtrack’ına bayılmıştım ama Azkaban’ın ki de onunla çok rahat yarışır. ‘A Window to the Past’i her yaştan insan dinlemeli. Fakat bu filmde esas hoşuma giden, ve başka hiçbir Harry Potter filminde olmayan şey, küçük ayrıntılarla geçişlerin tamamlanmış olması. Şamarcı Söğüt’ü oldukça fazla görüyoruz mesela filmde, ya da Ruh Emiciler yüzünden solan çiçekleri. Pencereye yansıyan yüzler, yağmurda uçuşan şemsiyeler, merdivenlerdeki kalabalığında ardından tablolarda dolaşan devasa zürafa :) Tüm bu ufak tefek şeyler, zamanın nasıl geçtiğini seyirciye hatırlatarak filmi bir bütün haline getirmiş sanki; her Harry Potter izlediğimde filmin içine tamamen çekilirim ama hiçbiri Azkaban kadar gerçeklik hissi vermiyor.
Filmin en iyi kısmı ise sanırım zaman döndürücü sahnesi. İlginç bir şekilde kitaptan daha nefes kesici olmayı başarıyor. Bir an Sirius’un arkasından umutla bakarlarken bir an sonra zamanında yetişebilmek için tekrar koşmaya başlıyorlar. Sahne hareketliliğini hiç kaybetmiyor ve bu da seyirciyi heyecanlı tutuyor. En azından beni :)
Gelelim son sahneye, evet son sahne derken şu Ateşoku muhabbetinden bahsediyorum. Gerçekten biraz saçma değil miydi? Böyle bir film Harry’nin bir karış açık ağzıyla değil diğerleri gibi, belki klişe denilebilecek ama bence Harry Potter klasiği haline gelmiş, bir manzarayla bitmeliydi. Mesela filmi en fazla beş dakika daha uzatarak, Harry’nin trende Sirius’dan mektup aldığı sahneyi görebilirdik ve daha sonra kamera trenin camından dışarı çıkıp uzaklara dalabilirdi. Belki basit bir şeye takılıyorum ama bu basit şeyler birleşip filmi mükemmel kılan ögeleri oluşturmazlar mı zaten?
Kısaca, kötü bir sona sahip olsa da Azkaban Tutsağı’nı serinin en iyisi olarak tüm filmlerin önüne koyabilirim.
Harry Potter and the Goblet of Fire
(Harry Potter ve Ateş Kadehi)
11.55 – Dark and difficult times lie ahead!
12.05 – Harry’nin eski moda saçları ve ağzı açık ayran budalası bakışları… Dördüncü filmin tek iyi tarafının Ralph Fiennes olduğu göz önünde bulundurulması gereken bir gerçek.
12.14 – Cho’yu gören Harry’nin suratındaki sırıtış komedi :)
12.15 – Hermione’nin söylediği her kelimeyle kalkıp inen kaşları… Bu filmi gerçekten Ralph kurtarmış.
16.44 – Bazı nedenlerden ötürü ara vermek zorunda kaldım şimdi devam ediyorum. Bugün bitme ihtimali kalmadı serinin ama ne yapalım artık.
17.01 – Bu sahne beni her zaman çok etkilemiştir.
17.06 – Ah Fred ve George! :)
17.17 – Miranda Richardson ve tez tekrar tüyü. Ateş Kadehi’nin en eğlenceli yanı.
17.28 – Mody’nin Draco’ya verdiği ders gibisi görülmedi :)
17.39 – Ejderha sahnesi gerçekten iyiydi. Okulun çatısındaki kovalamaca filan heyecan katıyor sahneye. Ama sonra Harry’nin yumurta gösterisi için komikten başka bir şey söyleyemeyeceğim.
17.46 – McGonagall ve Ron’un dans ettikleri sahnede güme krizine girmeyen var mı?
17.50 – Snape’in kollarını sıyırıp Harry’yle Ron’un kafasını geçirdiği sahneyi görünce Hogwarts’ta şiddet düşüncesi geliyor aklıma :P
17.53 – Harry’nin Cho tarafından reddedildikten sonra depresife bağlaması hiç Harry-vari değil.
17.55 – Ron’un resmi cüppesi çok hoş :)
18.16 – Bu Harry biraz saf gerçekten yah. İkinci görevde Dumbledore’un, rehineleri suyun altında ölüme terk edebileceğini düşünüp hepsini kurtarmaya çalışması çok safça. Ya da ahlaklı karakter mi demeliyim :P
18.25 – Harry’nin meyankökü şekerlerini avuçlamasının sebebi Ron’un yanında fazla kalmış olması mıdır acaba?
18.52 – Harry ve Cedric’in kupaya ulaşmak için birbirlerini çekiştirdikleri sahne hiç centilmence değil. Ayrıca Harry, Cedric’i çalılardan kurtarmayıp kupaya koşsaydı onun hayatını kurtarmış olacaktı.
18.59 – Voldemort…
19.04 – Voldemort’un dilinin yılan gibi çatallı olduğunu fark eden var mıydı? Ben yeni fark ettim şahsen.
19.09 – Fleur’un çığlığı içimi parçaladı. Sinemada izlediğimde çok ağlamıştım Cedric’in ölümüne.
19.23 – Ateş Kadehi’nin sonu.
Hermione durumu özetledi aslında: Bundan sonra her şey değişecek.
İlk olarak yönetmen değişecek ve çok da iyi olacak ve düşünün; bunu David Yates için söylüyorum. En sevmediğim film Melez Prens diye düşünürdüm ama Ateş Kadehi’ymiş sanırım. Mezarlık sahnesi dışında özellikle sevdim diyebileceğim hiçbir sahne yoktu diyebilirim. Mezarlık sahnesini sevmemi sağlayan şey ise Ralph Fiennes’ın harika performansıydı. Harry ve Voldemort’un düelloları hatırladığımdan daha iyiydi ama öncesindeki korkunç iki saati affettirecek kadar değildi.
Sonuç olarak filmde özellikle övmek istediğim iki şey var. Birincisi az önce de söylediğim üzere Ralph Fiennes. İkincisi ise müzik. Azkaban kadar olmasa da Ateş Kadehi de oldukça iyi bir soundtrack’e sahip.
Harry Potter and the Order of the Phoenix
(Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı)
19.34 – The rebellion begins!
19.39 – Yine bir Harry yorumuyla başlayım. Bence Azkaban’dan sonra ki en iyi hali Harry’nin bu. Ayrıca beşinci film Daniel’ın oyunculuk konusunda Rupert’ın önüne geçtiğine inandığım filmdir.
19.43 – Harry’nin asasıyla ruh emiciye vurması Harry Potter filmlerinde izlediğim en saçma şeylerden biri.
19.55 – Gary Oldman’dan daha iyi Sirius olabilecek bir kişi daha var mıdır acaba? Kitapları okuduğumda hayal ettiğim insanla birebir tutuyor diyebilirim.
20.11 – İlk Zümrüdüanka Yoldaşlığı. Bu fotoğrafı görüp de duygu seli yaşamadığım bir zaman hatırlamıyorum.
20.11 – Takım elbise giymiş Voldemort :)
20.15 – Evanna Lynch: Mükemmel Luna!
20.25 – Umbridge Harry’ye işkence yapıyor resmen. Ama söylemeden geçemeyeceğim, Imalda Staunton da çok iyi iş çıkarmış gerçekten.
21.03 – Bu sahneyi seviyorum, Harry’nin yalnızlık duygusunu somutlaştırıyor.
21.15 – Genelde kazak giymelerine rağmen DO çalışmalarında öğretmen görüntüsü vermek için Harry’ye hırka giydirdiklerini biliyor muydunuz?
21.18 – Harry Cho’ya doğru yürürken Ginny’nin bakışları üzüyor insanı ama son gülen iyi güler lafı burada da geçerli :P
21.26 – Zihinbend dersleri çok baştan savma olmuş sanki.
21.32 – “Dünya iyi insanlar ve Ölüm Yiyenler diye ikiye ayrılmıyor.” Remus Lupin
22.00 – Harry’nin Umbridge’e şunu söylediği anı seviyorum. “Üzgünüm, profesör. Yalan söylememeliyim.”
22.07 – Bellatrix’in gülüşü, durum ne kadar ciddi olursa olsun benim de gülümsememe sebep oluyor.
22.13 – Sirius’un Lucius Malfoy’a çaktığı yumruğu hiçbir lanet karşılamaz.
22.14 – Yoldaşlık üyelerinin beyaz, Ölüm Yiyenlerin siyah dumanlarla buharlaşmaları çok mu komik bana mı öyle geliyor?
22.17 – Sirius’un ölümü her haliyle beni üzerdi ama daha iyi bir sahneyi hak ettiği de yadsınamaz bir gerçek. David Yates’in azıcık duyguya ihtiyacı var.
22.24 – Harry’nin bakışları tüm acı olayları dışa vuruyor sanki. Ve sonra arkadaşlarını gördüğünde hayatında iyi şeylerin de olduğunu hatırlayışı. Filmin en iyi sahnesi desem biraz abartmış mı olurum?
22.28 – Voldemort konuşup durmasa Harry’yi beş kere filan öldürmüştü.
22.34 – Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nın sonu.
Benim favori kitabımdır Zümrüdüanka. Ve serinin en uzun kitabından en kısa filmini yaptıkları için karşılaştırma yapmadan duramıyorum. Belki de David Yates yanlış filmle başladı. Çünkü bunu yalnızca bir film olarak değerlendirdiğimizde, evet ufak tefek kopukluklar var, aslına bakarsanız fena sayılmıyor. Tabi ki Alfonso Cuaron gibi değil ama Mike Nevell’dan daha iyi olduğu kesin. Ama adamda gerekli şeyleri kısaltma gibi bir hastalık olduğu da bir gerçek. Beş cümlelik kehaneti neden üç cümleye indirme ihtiyacı duymuş ki?
Neyse ben filmin iyi yanlarından bahsedeceğim. Oldukça az görünseler de Helena Bonham Carter ve Gary Oldman. Helena’nın tam psikopat tiplemesi olabilecek en iyi Bellatrix’i çıkarıyor önümüze. Gary Oldman ise tek kelimeyle harika. O seriye dâhil olmadan önce de hayranı olduğumu düşünürsek taraf tutuyor olabilirim. Ama son sözüm bu: Bu filmin çekilir tek tarafı Helena ve Gary’nin performanslarıydı.
Harry Potter and the Half-Blood Prince
(Harry Potter ve Melez Prens)
23.05 – Dark secrets revealed!
23.09 – Harry bonus kızdan randevu koparıyor, işte bu çok garip. Bir de, biliyorum imkansız ama boyu kısalmış gibi duruyor.
23.36 – Weasley Büyücü Şakaları!
23.41 – Pigme Pofidik Arnold’ı ilk kez gördüm daha önce hiç dikkatimi çekmemiş.
23.46 – Harry yere çok fena yapıştı, Draco üstüne birde burnunu kırdı. Dedektifliğin sonu :P
23.54 – Harry ve Ron’un iksir kitabı kavgasına çok gülüyorum :)
23.59 – Dumbledore’un Harry’ye aşk hayatıyla ilgili sorular sorması da çok komik. Melez Prens’i izlerken güleceğimi biliyordum ama bu kadar güldüreceği aklımdan çıkmış.
11.01.2012
01.16 – Hermione’nin elindeki parşömenle Harry’nin kafasına geçirdiği sahnenin çekimini izlemiştim, sahne zaten komik ya çekimi daha da komikti :)
01.21 – Hani Draco’nun kaşlarını kaldırarak verdiği tepkiler var ya; Tom iyi iş çıkarıyor.
01.27 – Aşka bak, Ginny Harry’nin ayakkabılarını bağlıyor :P Kim verdi David Yates’in eline şu kitabı?
01.29 – Bellatrix: Her zaman her şeyi mahvedebildiği için sevdiğim insan :)
01.39 – Aşk iksirli Ron’u da seviyorum :P
01.52 – Harry Draco’ya Semctumsempra yaptıktan sonra Snape’in, öylece gitmesine izin vermesi hiç ona göre bir şey değil.
02.00 – Harry’nin örümcek kıskacı taklidi :)
02.36 – Melez Prens’in sonu.
Oturup baştan sona seriyi izlemeye başlamadan önce Melez Prens en az sevdiğimdi ama artık sanırım bu şana Ateş Kadehi layık. Melez Prens’i Ateş Kadehi ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nın üzerine çıkardım. Ama filmde onlarca gereksiz, Harry Potter filmlerinden çok gençlik filmlerine yakışan sahne vardı. En baştan sıralamaya çalışsak; vaftiz babasını yeni kaybetmiş olan Harry’nin garsonla flört etme çalışmaları, Dumbledore’un aşk muhabbetleri, Ginny’yle Harry’nin arasında geçen saçma bakışmalar, Kovuk’taki iki kişilik baskın ve daha niceleri. Tüm bunların yanında Voldemort’un geçmişini izlediğimiz sahneler az olmalarına rağmen güzellerdi. Ve mağara sahnesinde de sorun yoktu. Dumbledore’un ölümü Dumbledore’a yakışacak bir ölüm değildi ama Sirius’un ölümünü izledikten sonra David Yates’in bunu batırmamasını hayal etmek bile zordu. Ve en sonunda herkesin asalarını kaldırdığı sahne fazla bayat ve gereksizdi.
Sanırım Melez Prens’in sorunu yönetmenin, kitaptaki diğer kitaplara göre ‘biraz’ yüksek tutulan aşk muhabbetlerini filmde ‘biraz’dan biraz daha fazla yüksek tutmuş olması. David Yates’in bunu yapacağını Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nda her koridorun köşesine öpüşen bir çift koyduğunda tahmin etmiştim ama Dumbledore ve Harry’ye biraz daha saygılı olmasını beklemiyor değildim.
Melez Prens serinin yumuşak halkası, diğerlerine nazaran daha az vahşet, daha çok komedi içeriyor.
Harry Potter and the DeathlyHallows Part I
(Harry Potter ve Ölüm Yadigarları Bölüm I)
19.09 – The end begins!
19.15 – Voldemort’un altın günü tavırlarına bayılıyorum :)
19.22 – Harry’nin merdiven altındaki dolabı ziyaret ettiği sahne de serinin bittiği yüzüme vurulmuş gibi hissediyorum.
19.27 – Yedi Potter sahnesinde Daniel iyi iş çıkarmış, her Harry’nin suratında ki ifade farklı ve hangisinin kim olduğunu anlayabiliyorsunuz.
19.29 – Otoyoldaki kovalamaca aksiyon filmlerine yakışır tarzda olmuş.
19.31 – Hedwig’in ölümüne hangimiz üzülmedi ki?
19.41 – George’un diş fırçasını kafasındaki bandaja tutturmasındaki amaç nedir?
19.46 – Fleur’un gelinliği orijinal.
20.03 – Ron’un bakışları çok hoş.
20.05 – Dobby’nin çılgın kıyafet tiplemesini filmlerde göremediğimiz için üzülüyorum
20.09 – Bakanlığın girişi konusunda Ron haklı: gerçekten iğrenç.
20.22 – Hermione olmasa gerçekten bir gün bile dayanamazlarmış. Zaten o olmasa Harry ve Ron bir süre sonra birbirlerini yerlerdi herhalde :P
20.30 – Zavallı Ron, kıskançlık krizleri başladı.
20.36 – Kavga ederlerken Harry Ron’a bir tane patlatsa yeriydi.
20.39 – Bu sahnenin sanatsallığını seviyorum.
20.42 – Dans sahnesinin çekimlerinde Rupert’ın gülme krizine girmesini anlıyorum şu an bende aynı haldeyim. Ayrıca bu sahnede Harry ve Hermione’yi değil Daniel ve Hermione’yi izliyoruz sanki.
20.50 – “Burası doğduğum yer. Buraya başkası olarak dönmem.” Harry Potter
21.04 – Harry kılıcı almak için göle girerken benim içim üşüyor.
21.09 – Harry’nin de, Ron’un kılıcı kafasına geçireceğini düşündüğüne eminim. Madalyonu yok ettikten sonra Hermione hakkında ki konuşmalarının filmde olması gerekiyordu sanki.
21.15 – Harry yeni asayı denerken Ron ve o yaramaz çocuklar gibiler.
21.22 – Ölüm Yadigarlarının hikayesinin anlatılışı çok yaratıcı.
21.34 – Kılıcı görünce olduğundan daha da deliren Bellatrix :)
21.42 – Son iki filmde çok fazla ölüm ve işkence izliyoruz ama şüphesiz en çok can yakan Dobby’nin ölümü.
21.46 – Ölüm Yadigarları Bölüm 1’in sonu.
Söylenebilecek çok fazla şey yok aslında. Kitabın ilk yarısındaki o sessizlik, yalnızlık, hüzün çok güzel aktarılmış filme. Başında, ortasında ve sonunda olmak üzere üç küçük sahne dışında pek fazla hareketlilik yok ama kesinlikle sıkılmanıza sebep olmuyor. Çok konuşulan dans sahnesini bile sevdim ben. Evet biraz saçma ve oldukça komik ama filmin hüznünü bir dakika olsun unutturuyor. Ve müzikler yine çok iyi, Godric’s Hallow Graveyard adlı parçayı dönüp dönüp dinliyorum.
Bölüm 1, Bölüm 2’nin olağanüstü savaş havasına bir hazırlık yapmaya çalışıyor ve bunu başarıyor. İlk kez David Yates’in elindeki malzemenin hakkını verdiğini düşündüğüm film bu. Neyse vakit kaybetmeden Bölüm 2’ye başlayayım.
Harry Potter and the Deathly Hallows Part 2
(Harry Potter ve Ölüm Yadigârları Bölüm 2)
21.57 – It all ends!
22.00 – Bu filmin en başında özellikle hoşuma giden anlar var onları paylaşacağım geldikçe.
22.16 – Helena her zaman ki gibi harika. Ron’un tipi de çok iyi, bir arkadaşım Gringotts sahnesinde onu gösterip ‘Bu kim?’ diye sormuştu.
22.23 – Griphook’un kazığı…
22.26 – Ejderha sahnesi 3D’de çok iyiydi. Üçlünün de bir ejderhayla uçmadığı kalmıştı, o da oldu :)
22.30 – “Planlıyoruz, gidiyoruz, kıyamet kopuyor.” dediğinde Harry’nin sonuna kadar haklı olduğunu Hermione de biliyor değil mi?
22.35 – Hadi Ron saldırıyor yemeğe de, sen de mi Hermione?
22.36 – Aberforth, Harry’ye evine gitmesini söylerken sizin de aklınıza Harry’nin bir evi olmadığı geldi mi? Zavallı Harry.
22.42 – Ginny Ron’u tamamen görmezden gelip Harry’ye bakarken Seamus’un söylediği şey komik: “Bir sürü abisi var ama Harry tek.”
22.45 – “Duruma bakılırsa kapsamlı savunma stratejinize rağmen hala biraz güvenlik problemleriniz var, Müdür Bey.” Harry Potter
22.47 – Mcgonagall’ın Harry’yi korumak için önüne geçişi… Savaşın kahramanlarından biri o.
22.54 – “Onun adı Voldemort, Filius!” Minerva McGonagall
23.05 – Luna için çok açık olan şeyler diğer insanlar için o kadar açık olmayabiliyor :P
23.11 – Helena Ravenclaw “Sorarsan asla öğrenemezsin, öğrenirsen sorman yeterli.” dediğinde Harry nereye gitmesi gerektiğini nasıl anladı? Anlayanlar anlamayanlara anlatabilir mi?
23.13 – Başarı savaşçının inancıyla elde edilir, miktarıyla değil.” Remus Lupin
23.18 – Okurları hayal kırıklığına uğratan sahne. Bu arada Rupert’ın saçları uzun süre onunla kalmayacak gibi gözüküyor.
23.23 – Profesör Filtwick devin birini yere sererken önemli olanın boyut olmadığını düşünmeyen var mı?
23.25 – Ron’un zekice fikirleri karşısında Hermione neden bu kadar şaşırıyor anlamıyorum. Sonuçta o bir satranç ustası.
23.31 – “Onlar için ölürsek, seni öldürürüm Harry.” Ron Weasley
23.33 – Hermione Harry’ye dişi fırlatıyor, Harry diademe saplıyor, Ron bir tekmeyle onu ateşe atıyor. Mükemmel bir sahne değil miydi?
23.43 – “Gözlerini annenden almışsın.” Severus Snape
23.45 – Fred’in ölümünü görmek ve kitabı okuduğum zaman olduğu gibi hıçkıra hıçkıra ağlamak isterdim.
23.48 – Gözyaşlarına hakim olmak zordu burada.
23.55 – Alfonso Cuaron tarafından seriye kazandırılan bu sahneyi her zaman sevmişimdir.
00.03 – “Daima.” Severus Snape
00.04 – Prensin hikayesi son filmin, belki de serinin en iyi sahnesiydi.
00.07 – En yakın arkadaşlarını ölüme uğurlarken Hermione ve Ron’un ne düşündüğünü hiç merak ettiniz mi? Ben her izlediğim de düşünüyorum bunu.
00.11 – İçim gerçekten parçalandı sanırım.
00.13 – Çapulcuları – Kılkuyruk’u adam hesabına katmadığımı söylememe gerek yok – ilk kez birlikte görüyoruz. Ve son kez…
00.14 – “Daima.” Lily Potter
00.16 – “Harry Potter, sağ kalan çocuk. Ölüme gel!” Lord Voldemort
00.22 – King’s Cross sahnesi biraz saçma geliyor bana…
00.25 – Voldemort Harry’yi ilk öldürmeye çalıştığında, Harry Lily sayesinde kurtuldu. Şimdi ise Narcissa sayesinde. Anne olmak böyle bir şey…
00.29 – Ginny’nin çığlığı o an herkesin duygularına tercüman oluyor sanırım.
00.30 – Annesiyle babası Draco’yu çağırırlarken, öyle olmayacağını bildiğim halde, Draco’nun gitmeyeceğini düşünüyorum, hem de her izleyişimde.
00.33 – Neville’in karnını gösterip “Harry kalbimizde.” demesi beni güldürüyor ve o ana kadar kazandığım tüm duygusallığı kaybediyorum.
00.34 – Sağ kalan çocuk sıfatını alnına kazımalılar Harry’nin.
00.37 – Voldemort ve Harry’nin asalarının bağlanmasıyla sonuçlanmayan tek düellosu sanırım.
00.38 – Pardon, bu da öyle sonuçlanıyormuş.
00.40 – Hiçbir Harry Potter okuyucusu Mrs. Weasley’nin bu cümlesini unutmayacak: “Kızıma dokunma, sürtük!”
00.42 – Voldemort asayı filan unuttu Harry’yi tokatlamaya başladı. Adam sinirlenmekte haklı tabi, çocuk ölmüyor.
00.44 – “Hadi Tom, başladığımız gibi bitirelim. Birlikte!” Harry Potter
00.45 – Harry ve Voldemort’un birbirlerinin suratlarını çekiştirmesi sahnenin tüm güzelliğini yok etti.
00.48 – Voldemort’un ölümü de çok kötüydü. Tüm ölüm sahnelerini mahvettiği için David Yates’i boğabilirim.
00.52 – Pelerin konusuna hiç değinmediklerini fark ettim. Ölümün efendisi Harry’yi göremiyoruz filmde.
00.54 – Bu sahneyi ilk izlediğimde kalbim göğüs kafesime dar gelmişti. Haykırmak istiyordum. “Bitme! Bitemezsin! Kamera geri çekilmeye devam etmesin, lütfen bitmesin! Biterse büyüyeceğim!”
00.57 – 19 yıl sonra…
00.59 – Ron göbek yapmış :) İngiliz kası :P
01.00 – “Albus Severus Potter. Adın iki Hogwarts müdüründen geliyor. Biri Slytherin’di ve bugüne kadar tanıdığım en cesur adamdı.” Harry Potter
01.04 – Serinin sonu.
Serinin diyemeyeceğim ama David Yates’in en iyisi. Müzik, kamera, ses, ışık her şey çok iyi... Aksiyon yerinde, ağlatmayı ve güldürmeyi başarıyor. Ufak tefek saçmalıklar var elbette ama o kadar kusur kadı kızında da olur diyorum. Ama filmdeki en iyi şey ne? Hemen cevap veriyorum: oyuncular.
Böyle bir kadroya sahip başka bir film daha yok dersem abartmış olmam herhalde. İngiltere’nin en iyi oyuncularını bünyesinde barındırıyor. Ralph Fiennes, Gary Oldman, Alan Rickman, Maggie Smith, Helena Bonham Carter, Helen McCrory, Emma Thompson, Julie Walters, David Thewlis ve niceleri… Hepsi oldukça az olan rollerine rağmen en iyi performanslarını sergiliyor, karakterleriyle bütünleşiyorlar. Bugün, çıkıp da hangisine karakterin ruhunu yakalayamadı diyebiliriz ki? Üstelik başroller de oldukça iyiler. Üçlünün arasında en kötü olduğunu düşündüğüm Emma Watson bile bu filmde oldukça iyi. Daniel ve Rupert’a söyleyecek bir şeyim zaten yok. Bunun yanında Tom Felton, Matthew Levis, Evanna Lynch hepsi çok iyiler.
En iyi şey oyuncular evet fakat en kötü şey diyebileceğim bir şey bulamıyorum. Belki büyük bir hayran olarak son filme tarafsız yaklaşamıyorum. Ama sonuç olarak oldukça iyi bir film olduğu kesinlikle inkâr edilemez.
Ve bitti. Koskaca seri göz açıp kapayıncaya kadar bitti. İki gün önce ilk filmi izlemeye başladığım andan beri hayatım gözlerimin önünden geçiyor. Harry Potter’ın hayatımda olmadığı bir zaman hatırlamıyorum bile. Küçücük bir çocukken ilk filmini izledim, daha sonra yıllarca izlediğim tek film Harry Potter, okuduğum tek kitap Harry Potter oldu. Oyunlarımda bile o vardı, bisiklete binip Quidditch oynardık biz. İki tekerlekli süpürgelerimiz ve kurşun kalemden asalarımızla hayali Ölüm Yiyenleri kovalardık. Harry benim ilk aşkımdı, en iyi arkadaşımdı. Ve hayal gücümün on sekiz yaşıma geldiğimde bile küçük yaştaki bir çocuğunki kadar sınırsız olmasının sebebiydi.
Harry Potter neredeyse kendimi bildim bileli hayatımın bir parçası ve öyle olmaya devam edecek.
“Muziplik Tamamlandı.”
Goremedigm bircok ayrinti farkettm cok tskler didem:) harikasin;)
YanıtlaSil